2019 yılı sonlarından 2020’yi kapatmaya hazırlandığımız bu günlere dek geçen sürede kendimizi bu yüzyılda yaşamış kimsenin daha önce karşılaşmadığı bir pandemi süreci içinde bulduk. 2021’e adım adım yaklaştığımız şu günlerde dilerseniz pandemi sonrası yaşamımıza yönelik tahminlere ve fikirlere göz atalım.
Dezeen’de yer alan bir derlemede küresel COVID-19 salgını gölgesinde geçen yılın ardından bizi nasıl bir yaşantının bekliyor olabileceğine ilişkin görüşlerin bir özeti sunuldu. Farklı alanlardan uzmanların görüşleri ışığında pandemi sonrası hayatımızın nasıl akacağı anlaşılmaya çalışıldı.
Bu derlemeye göre COVID-19 sonrasında yaşamın şu alanlarında bizi ne gibi değişiklikler bekliyor, inceleyelim:
- Evler
- Ekonomi ve Çevre
- Ofisler
- Okul
Pandemi Sonrasında Evler
Ukraynalı mimar Sergey Makhno, yerleşimlerin apartman dairelerinden müstakil evlere, kalabalık kentlerden kırsala yönelmesini bekliyor. İnsanların su, enerji kaynakları ve besin zinciri bakımından kendi kendine yeterliliği ön planda tutacağını öngören mimar, evden çalışma olanaklarının artacağını, bununla birlikte evlerde su ve hava filtreleme özelliklerinin de yaygınlaşacağını düşünüyor.
İç mimar Michelle Ogundehin ise kamusal alanda dokunmanın sıfırlandığı tasarımlar yaygınlaşıp kapılardan düğmelere hemen her şeyin sensörlü sistemlerle el değmeden çalıştırılacağını savunanlara katılıyor. Ancak evimizin kapısından girdiğimiz anda, bu durumun tam tersinin geçerli olacağını savunuyor. Ogundehin’e göre, sokakta eller serbest yaşamaya alışsak bile evlerimizde geleneksel düzeni ve nesnelere dokunma alışkanlığını koruma eğilimimiz ağır basıyor.

Pandemi Sonrasında Ekonomi ve Çevre
Trend tahminlerini paylaşan Li Edelkoort, yaygın karantina dönemlerine ve küresel tedarik zincirinin kırılmasına bağlı olarak yaşanan tüketim karantinasının toplumsal değerleri temize çekeceğini savunuyor. Azı karar, çoğu zarar anlayışının hakim olduğu bu dönemin ekonomi ve çevre bakımından uzun vadeli etkileri olmasını uman Edelkoort daha ağır tempolu ve yerel üretimin benimseneceğini düşünüyor. Böylece insan emeği hak ettiği saygınlığa kavuşabilir ve seyahat ile taşımacılıkta daha düşük karbon emisyonlarına ulaşılabilir.
Airbnb’nin kurucu ortağı Brian Chesky ise yakın zamanda paylaştığı öngörülerinde küresel kısıtlamalara bağlı olarak seyahat ve turizm sektörlerinde geri dönüşü mümkün olmayan değişikliklerden söz ediyor. Kısa vadeli olarak, seyahate çıkanların hava ulaşımına ihtiyaç duymaksızın bulundukları yerlere yakın kırsal varış noktalarına hareket edeceklerini ifade ediyor. Zaman içerisinde kalabalık oluşumunu engellemeye yönelik tedbirler kapsamında evden çalışmanın yaygınlaşacağını öngören Chesky, bunun bir sonraki adımı olarak her yerden çalışmanın mümkün olacağını vurguluyor. Buna bağlı olarak da daha önce az bilinen yerlerde çok daha uzun süreli konaklamaların gündeme geleceğini sözlerine ekliyor.
OMA kurucusu Rem Koolhas, pandemi ile mücadele için hükümetlerin telaffuz ettiği büyüklükte bütçelerin en önemli ve acil sorunumuz olan küresel iklim değişikliği ile mücadelede büyük fark yaratabileceğinin altını çiziyor. Bunun yanı sıra, sürekli olarak bir “yeni normal” anlayışından söz edilse de pandemi sona erdiğinde her şeyi geride bırakıp kaldığımız yerden eski alışkanlıklarımızı sürdürme isteğinin çok daha baskın çıkmasını beklediğini dile getiriyor.
Dubai’de bulunan Roar stüdyosunun yaptığı bir çalışmanın sonuçlarına göre, cafe ve restoranlarda elle açılan kapılar, masadan alıp inceleyebileceğimiz menüler ve nakit ödeme kolaylığı tarihe karışacak gibi görünüyor. Bunun yerine hijyenik koşulları ortaya koyan şeffaflıkta açık mutfak tasarımları yaygınlaşabilir. İnsanların evlerinin konforuyla rekabet edecek tarzda izole ve güvenli ortamlar yaratılmak istenebilir.

Pandemi Sonrasında Ofisler
Mimar Paul Ferro’ya göre, etkileşimi ve birlikte çalışmayı en üst düzeye çıkarma amacıyla uzun zamandır uygulanan açık ofis anlayışı terk edilebilir. Ferro, kurucusu olduğu mimarlık şirketinin Silikon Vadisi’ndeki müşterileri için hazırladığı kılavuzda damlacık yoluyla hastalığın yayılmasının önüne geçmek amacıyla çalışanların masaları arasına sütun şeklinde ayrımların yerleştirilebileceğini hatta bunların üzerinin de yer yer kapatılabileceğini vurguluyor. Buna ek olarak, ofislerde hava temizleme sistemlerinin ve hava temizleme özelliğine sahip UV aydınlatmalarının kullanılacağını belirtiyor. Hatırlarsanız daha önceki bir blog yazımızda sosyal mesafeli ofis tasarımına yer vermiştik. Belki buna benzer tedbirlerin esas alındığı ofis ortamları artabilir.
Pandemi Sonrasında Okul
Hazırlanan bir diğer Roar raporunun bulguları ise eğitim sektörünün geleceği konusunda bazı ipuçları sunuyor. Buna göre, okullarda sosyal mesafe tedbirleri kalıcı olmuyor ancak eğitim sahalarının iç mimarisi çok daha büyük bir esnekliğe kavuşuyor. Kolayca yeri değiştirilebilir mobilyalar sayesinde eğitim kurumlarının olası pandemi durumlarına daha kolay adapte olabileceği vurgulanıyor. Bu esnekliğe uygun olarak, alışageldiğimiz sınıf ortamları daha çok uygulamalı dersler için değerlendirilirken dil veya tarih dersleri sanal ortamda sunulabilir.
Şehir hayatının çok köklü bir değişikliğe uğrayacağını düşünmeyen Norman Foster ise tarihe bakacak olursak pandemi sonrasında hayatımızın 2 metrelik sosyal mesafe prensibine bağlı olarak şekillenmeyeceğini savunuyor. Bunun yerine, şehir hayatında daha iyi havalandırılan sürdürülebilir binaların ve elektrikli ulaşım araçlarının kullanılması yönünde eğilimler ortaya çıkacağını öngörüyor. Kentsel alanlarda yeşil alanların çoğalacağını böylece kent sahasında çiftçiliğin yaygınlaşacağını ifade ediyor.
Pandemi konusunda tünelin ucundaki ışık henüz görünür olmadığı için tüm bu öngörülerin ne ölçüde haklı çıkacağını zaman gösterecek. Yine de bizi bekleyen süreç konusunda donanımlı kişilerin tahminlerini izlemek faydalı olabilir. Bu içerik ilginizi çektiyse yazının ayrıntılarına buradan ulaşabilirsiniz. Pandemi sona erdiğinde pek çok değişimle karşı karşıya kalacağımızı düşünüyoruz. Bunların olumlu değişimler olacağını umalım.
Kapaktaki görsel: Mick Haupt / unsplash.com