Geleceğin Evlerinde Arılardan Gelen İlham

RIBA’nın 2030 yılının evleri konulu tasarım yarışması için Gianluca Santosuosso Design tarafından yaratıcı bir tasarım geliştirildi. Girişim tarafından sunulan Hive Project (Kovan Projesi), arı kovanından ilham alan, düşük karbon ve düşük enerji gerektiren bir konut projesi.

In Habitat’ta yer verilen habere göre, Gianluca Santosuosso Design imzası taşıyan bu proje, bal kovanlarına benzer modüler bir yapıya sahip. Prefabrik kereste çerçevelerin belirlediği altıgen yapılar, kullanıcıların yaşamlarının farklı aşamalarında evlerini istedikleri gibi düzenlemelerine olanak tanıyan bir esneklik sunuyor. Bu tasarımda aynı zamanda yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımıyla enerjide kendi kendine yeten bir sistem benimseniyor. Atık suyun da sürdürülebilir yönetimini esas alan çözümün bir parçası olarak suyun yeniden kullanılabildiği bir döngüsel sistem, bu yapılara entegre ediliyor.

İnsanı Kucaklayan Çok Yönlü Bir Ekosistem’in kısaltması olan Hive, proje tasarımında kendine doğayı kılavuz edinmiş. Geleceğin konut mimarisinde tıpkı doğadaki gibi basit, verimli, uyumlu, dayanıklı ve tabii ki de güzel bir tasarım hedeflenmiş. Doğadaki yavaş ve döngüsel evreler de tasarımda göz önünde bulundurulmuş. Besinlerin ve enerjinin yerinde üretilmesi sağlanmaya çalışılmış. Bunun için, insanlarla birlikte yerel flora ve faunanın da ihtiyaçlarının gözetildiği bir sosyolojik ve ekolojik sistem projesi kurgulanmış.

© Gianluca Santosuosso Design

Buradaki altıgen şeklindeki modüller daha önce prefabrik olarak hazırlanıyor. Yüksek yalıtım özellikleri de sağlanmış olarak birleştiriliyor. Topluluk genişledikçe modüllere ilave yapmak mümkün oluyor. Güneş enerjisi sistemine sahip yapının kullanım ömrü dolduğunda, doğada çözünebilen yapı malzemeleri kolayca atılabiliyor. Geri kalan malzemeler ise yeni yapım sürecinde değerlendirilebiliyor.

HIVE Project ile sağlanan hibrit yaşam alanı tipi, doğanın verimi ile insan yaratıcılığını bünyesinde barındırıyor. Gianluca Santousuosso Design, bu tasarımla yerel yönetim ve idarelerin kamu yatırımı ihtiyacını sınırlandırarak bireyleri, aileleri ve toplumları kendi kendine yeterli hale getirmeyi hedeflediklerini ifade ediyor. Tasarım grubu, mimari tasarım sürecinde üç temel ilkeyi benimsediklerini vurguluyor. Bunlar zaman, ekoloji merkezli mimari ve teknolojik organizma. Bu ilkelere göre, çözümlerinde sadece binanın şekli veya fiziksel görünümüne odaklanmak yerine kullanıcılarla etkileşime giren ve zaman içinde onlarla birlikte evirilebilen yaşam alanları sunmak hedefleniyor. Fakat, sadece insan ve ihtiyaçlarını hesaba katmakla kalmayıp ekosistemler, iklim, enerji ve malzemelerin kullanım ömrü gibi unsurları da göz önünde tutuyorlar. Teknolojik organizma kavramıyla, teknolojinin olanaklarından yararlanarak yapıları cansız kutular olmaktan çıkarıp doğadan ilhamla yapay canlı organizmalar haline getirmeyi kastediyorlar.

Hive Project incelendiğinde, tüm bu ilkelerin hayata geçirildiğini görmek mümkün. Topluluk büyüdükçe genişletilebilen modüler altıgen yapılarda çeşitlilik ve kapsayıcılık göz önünde tutuluyor. Ayrıca, kullanıcıya tanınan esneklik sayesinde tek tipli bir yapı yerine kullanıcının yaşam döngüsünde değişebilen istekleri, ihtiyaçları ve hobilerine göre şekillendirebileceği bir yaşam alanı sunuluyor. Hive Pencereleri farklı malzemelerden, renklerden seçilebiliyor ve farklı donanımlarla zenginleştirilebiliyor. Doğa ile iç içe olmak isteyenler pencerelerinin önüne minyatür bir orman getirebiliyor. Deniz ve suya tutkun kullanıcılar, bu alanı müstakil bir havuz ile değerlendirebiliyor. İsteyen kapısının önünde bir kuş yuvası veya arı kovanına sahip olabiliyor.

© Gianluca Santosuosso Design

İki katlı yaşam alanlarında asansör veya merdivenlerin yerini kademeli yükseltilen zeminler alıyor. Kullanıcılar, yüksek alanları bahçe veya oyun sahası olarak değerlendirebiliyor. Geniş özel teraslar kullanıcılara özel, yarı-özel ve paylaşımlı alanlar sunabiliyor. İhtiyaca göre, mahremiyet veya sosyalleşme imkanı sağlanabiliyor. Bu sosyolojik ve ekolojik sistem içerisinde sadece modüler konutlar değil; aynı zamanda paylaşılan hizmet binaları, enerji ve besin üretim tesisleri, paylaşılan e-araç sistemleri ve doğal habitatlar da yer alıyor. Kişilerin ve yaşam alanının kendi kendine yetebilir hale getirilmesi hedeflenerek yerel yönetimler üzerindeki yatırım yükünü hafifletiyor. Başarılı bir konut geliştirme projesinin kanıta dayalı olması gerektiğine inanan tasarım girişimi, bundan sonraki tasarım aşamalarında gerçek hayata göre modelleme yapılacağının ve sosyal etkileşim olanaklarının artırılacağının müjdesini veriyor. Konfor, güvenlik, erişilebilirlik, yolculuk süreleri ve sağlıklı yaşam etkinliklerine katılma olanakları üzerinde durulacağı belirtiliyor.

On yıl sonrasında bizleri böyle inşa edilen yapılar ve şehirler bekliyor olabilir mi? Her şeyin baş döndürücü bir hızda değiştiği modern zamanlarda tahminde bulunmak kolay değil. Fakat, geliştirilen tasarımlar merak uyandırıyor ve getirilen her çözüm başka bir soru işaretiyle bizleri düşünmeye sevk ediyor. Burada paylaşılan ilham verici yaşam alanı tasarımını hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak isterseniz, detayları buradan inceleyebilirsiniz.    

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s